Aile içi çatışmaların ergenlerde depresyon ve kaygı gelişimine yatkınlık oluşturabileceği uyarısı
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. Sebile Aslı, aile içi çatışmaların çocukların ergenlik dönemlerinde beklenenden fazla olmasının onların depresyon ve kaygı gelişimine yatkınlık oluşturabildiğini söyledi.
İstanbul
Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. Sebile Aslı, yaptığı yazılı açıklamada, farklı şart ve koşullarda depresyon yaşayanların bu durumlarının görmezden gelinmesinin bu kişilerin hayatlarını olumsuz etkileyen süreçler doğurabileceğini belirtti.
Tedavi edilmeyen depresyonun kronikleşebileceğini ve tekrarlama ile yaşam kalitesinde belirgin düşüşe neden olabileceğini vurgulayan Eke, özellikle eğitim süreçleri içinde olan çocuk ve gençlerin yaşadığı ergenlik depresyonunda erken tanı ve tedavinin önemine işaret etti.
Eke, 11-12 yaş ile 19-20'li yaşlar arasındaki dönemin ergenlik dönemi olarak adlandırılabileceğini belirterek, bu dönemdeki bilişsel gelişimler ile gençlerin daha karmaşık düşünmeye, gelecek ile ilgili süreçleri daha fazla sorgulamaya başladığını, akranları ve aileleri ile iletişimlerinde değişimler olduğunu aktardı. Eke, "Ergenlerin aileleriyle çatışma yaşamaları sıklıkla gördüğümüz gelişim dönemi özelliklerindendir. Bu süreçte aile içi çatışmaların beklenenden fazla olması, depresyon ve kaygı gelişimine yatkınlık oluşturabilir." ifadelerini kullandı.
Eke, ergenlik dönemindeki depresyon ve eşlik eden ruhsal bozuklukların tanısını koyarken klinisyenin hem genç hem de aileyle görüştüğünü, depresyon tanısının klinisyen tarafından klinik görüşme ile konulduğunu kaydetti.
"Tedavi edilmediğinde gençlerin duygusal, sosyal ve akademik gelişimleri olumsuz etkileniyor"
Semptomların şiddetini ölçmek ve takip etmek için çocuk ve ergenlere özgü depresyon ölçeklerinden yararlanıldığını belirten Eke, şu değerlendirmede bulundu:
"Depresyon tedavi edilmediğinde gençlerin duygusal, sosyal ve akademik gelişimleri olumsuz etkilenir. Akademik başarıları düşebilir, okul reddi ve okulu bırakma görülebilir. Akranlarından uzaklaşma ve sosyal izolasyon artabilir. Ayrıca, alkol-madde kullanımı, kendine zarar verme ve intihar riski yükselir. Depresyon kronikleştiğinde ise ileride tekrarlama ihtimalinin artması ve kişinin yaşam kalitesi önemli ölçüde düşmesi görülen süreçlerdir. Bu nedenle ergenlik dönemi depresyonunda erken tanı ve tedavi çok önemlidir."
Erken yaşta depresyon tanısı alan çocukların akrabalarında da depresyonun daha fazla görüldüğüne dikkati çeken Eke, aynı şekilde ailede intihar öyküsünün bulunmasının da çocuk ve ergenlerde depresyon görülme sıklığını arttırdığını kaydederek, "Ebeveynlerinde psikopatoloji olan gençlerde de depresyon gelişme riski artıyor. Annedeki depresyon öyküsü çocuk ve ergenlerdeki depresyon için hem genetik hem de çevresel bir risk faktörüdür. Olumsuz aile ortamında büyüyen, istismar ve ihmal gibi travmatik yaşantıları olan gençlerde depresyon gelişme ihtimali daha yüksektir." ifadelerine yer verdi.
Ergenlik döneminde gençlerin akranları tarafından kabul edilme ve beğenilme arzusu duyduklarını, akran ilişkisinde zorluk yaşayanlarda yalnızlık hissi, özgüven problemleri, sosyal kaygıların sıklıkla görülebildiğini aktaran Eke, bunların varlığının depresyon gelişimi açısından risk oluşturduğuna işaret etti.
"Aileler, çocukları yargılamadan dinlemeli"
Eke, akran zorbalığının da gençlerde de depresyon açısından riski arttığını vurgulayarak, şöyle dedi:
"Bu nedenle ebeveynler depresyon belirtileri konusunda bilgili olmalı ve çocuklarındaki değişimlere dikkat etmelidir. Bu süreçte aileler, çocukları yargılamadan dinlemeli, gencin anlaşıldığını hissettirmeli ve duygusal olarak yanlarında olmalıdır. Aileler çocuklarında depresyon belirtilerini fark ettikleri zaman çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanına başvurmaktan çekinmemelidir."
Hafif düzeyde depresyonda psikoeğitim, destekleyici müdahaleler, okul ve aileyi tedaviye dahil etmenin etkili yollar olduğunu vurgulayan Eke, orta düzey depresyonda ise bilişsel davranışçı terapi, kişilerarası terapi, kabul ve adanmışlık terapisi (ACT), şefkat odaklı terapi, küçük çocuklarda oyun terapisinden yararlanılabileceğini bildirdi.
Terapi ile yeterli fayda sağlanamayan bazı olgularda ilaç tedavisi gerekebileceğini belirten Eke, kronik ve dirençli depresyon gibi ağır düzeyde depresyon varlığında ise terapiye ek olarak psikofarmakolojik tedavilerin kullanıldığını, intihar riski olan ve ayaktan tedavi ile yeterli fayda sağlanamayan hastalarda da çocuk ve ergen psikiyatri servisinde yatarak tedavi önerildiğini kaydetti.
Eke, ergen depresyonun belirtilerini şöyle sıraladı:
"Mutsuzluk, keyifsizlik, içe kapanıklık, ağlama atakları, sinirlilik ve öfke kontrolünde zorlanma. Yaptığı etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma veya hiçbir şeyden zevk alamama. İştah değişiklikleri, uyku problemleri, sakin ve dingin kalmakta zorlanma veya hareketlerde yavaşlama, enerji düşüklüğü, kronik yorgunluk, umutsuzluk, karamsarlık. Değersizlik düşünceleri veya aşırı suçluluk duyguları, konsantre olmakta zorluk çekme, okul başarısında düşme ve okul reddi. Alkol-madde kullanımı, davranış problemleri, self mutilasyon (kendine zarar verme davranışı), tekrarlayan ölüm ve intihar düşünceleri veya intihar girişimi."
Kaynak:AA