Doç. Dr. Güler Doğan Averbek: Yazma eserlerin yurt dışına çıkışı yasal değil
Doç. Dr. Güler Doğan Averbek, özel koleksiyonculuğa ilişkin, "Yazmaları uhdesine alan, bütçesinden para ayırıp bunları kendince koruma altına alan isimlerin bilinir olmamasına yol açacak bir yasal düzenleme mevcut şu an." dedi.
İstanbul
Anadolu Ajansının (AA), "Türkiye'nin Kültür Mirası" başlıklı dosyasının üçüncü haberinde, kültür varlıklarının korunmasının ve gelecek nesillere aktarılmasının önündeki engelleri Averbek ile konuştuk.
Averbek, birkaç senedir yazma eser ticareti üzerine akademik çalışmalar yaptığını belirterek, bu topraklardan yurt dışına çıkmış yazma eserleri "1950'ye kadar gidenler" ve "1950'den sonra gidenler" olarak ikiye ayırmak gerektiğini söyledi.
20. yüzyılın başından itibaren önemli bir dönüşüm ve değişim yaşandığına dikkati çeken Averbek, "Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinden çekilmesi, Cumhuriyetin kurulması ve kurumların dönüşmesi esnasında enerjinizi belki her şeye hasredemiyorsunuz. Yurt dışına yazma eserlerin çıkarılması Osmanlı Döneminde de sonrasında da illegal. 1925’te Atatürk'ün imzasıyla yayınlanmış bir kararname var. Ciddi yaptırımlar var fakat uygulamaya baktığımızda bu alanın biraz ihmal edildiğini görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Eski yazı bulundurmak, kobra yılanı beslemek gibiydi"
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güler Doğan Averbek, kütüphanelerde ve resmi koleksiyonlarda sanılanın aksine çok ciddi kayıplar olmadığının altını çizerek, şunları kaydetti:
"Yurt dışına giden yazmaların kahir ekseriyeti özel mülkiyetteki yazmalar. Şahıslar kendi elindekileri paraya çevirmek istiyor. Kendilerince gerekçeleri var. Bunların büyük bir kısmı yurt dışına gidiyor. 1950'ye kadar yurt dışına giden ilk grupla barışmamız, bu durumu kabul etmemiz, bunların envanterini çıkarmamız bence doğru olandır. Eğer bizden, resmi bir koleksiyondan çıkmış bir yazma tespit edebiliyor, bunu delillendirebiliyorsak karşı tarafa dosyamızla gittiğimiz zaman, yazmayı alabileceğimizi zannediyorum. Ama özel koleksiyonlardaki yazmalarla ilgili şöyle bir sorun var. Belli bir dönemde eski yazı ile ilgili kitap, materyal bulundurmak insanlar için soruna dönüşebiliyordu. Geçen bir arşiv belgesi temin ettim. Bir orta mektep kız öğrencisi, Kadıköy'de üzerinde eski yazıyla kitap bulundurduğu için 1930'ların başlarında disiplin cezası alıyor. Şimdi böyle bir dönemde insanlar ellerinde eski yazı kitap bulundurmak istemiyor. Bunu matbu veya yazma diye ayırmıyorlar. Muzaffer Ozak'ın bir beyanı var, 'Evlerde eski yazı bulundurmak, kobra yılanı beslemek gibiydi.' diyor."
Leipzig Üniversitesi Kütüphanesi Müdürü olarak 1922-1937'de görev yapan Otto Glauning'in 1931'de, Münih'teki bir arkadaşına gönderdiği bir mektupta, "Türkiye'de bir şeyler oluyor ve Arap harfleriyle yazılmış metinlere ilgi kalmadı. Bu kitaplar zaman içinde ilgisizlik sebebiyle yok olacak. Neyi kurtarsak kardır." ifadelerini kullandığını vurgulayan Averbek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yurt dışında bizim topraklarımızdan giden 5 bine yakın yazma eser gördüm, inceledim. Hiçbirinde bizim resmi bir koleksiyonumuzdan bir tane yazma görmedim. Süleymaniye'de veya farklı muhtelif kütüphanelerde öyle koleksiyonlar var ki bunların tarihi çok gerilere gidiyor. Vakıf kayıtları var. İlla Cumhuriyet sonrasından bir kaşe görmeniz gerekmiyor. Vakıf kaydından siz bunun hangi koleksiyona ait olduğunu görebiliyorsunuz."
"Berlin'de 1300 civarında kayıtsız yazma olduğunu öğrendim"
Doç. Dr. Averbek, her devirde kendi bütçesinden kısarak yazma eser toplayan ve kendince bunları koruma altına alan onlarca insan olduğunu ve kendilerini gizlemek zorunda kaldıklarını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yazmaları uhdesine alan, bütçesinden para ayırıp bunları kendince koruma altına alan isimlerin bilinir olmamasına yol açacak bir yasal düzenleme mevcut şu an. Keşke bu yasal düzenleme, koleksiyonerlerin kendilerini rahatça ilan edebilecekleri, yazmaların envantere girmesini sağlayabileceği bir formata kavuşsa. Ben maalesef şunu gözlemledim. Burada herhangi bir ortamda gördüğümüz bir yazmanın bir iki sene sonra Batıda bir müzayedede satışa çıktığını görebiliyoruz. Buna yol açan nedenlerin ortadan kaldırılmaması halinde bu gidişlerin gün geçtikçe artacağını düşünüyorum. Çünkü nesiller yerini yeni nesillere bıraktıkça yeni nesiller eldeki malzemeyi anlamadıkça paraya dönüştürmeye çalışıyor ve paraya en hızlı ne şekilde dönüştürebiliyorlarsa onu yapıyorlar. Böylece el altından bunların yurt dışına gitmesi sağlanmış oluyor. Bence bu konuyla alakalı yetki sahibi bir birim kurulması lazım. Yurt dışındaki müzayedelerin rutin biçimde takip edilmesi ve bu kurumlarla iş birliği içinde olunması lazım. Özel mülk de olsa yazma eserlerin yurt dışına çıkışı yasal değil. Dolayısıyla bunu engellemek üzere tedbirler alınması lazım."
El yazması eserlerin 1950'li yıllara kadar üretildiğine dikkati çeken Averbek, ancak caydırıcı yaptırımlarla taşınabilir kültür varlıklarının yurt dışına kaçırılmasının engellenebileceğini söyledi.
Güler Doğan Averbek, yurt dışındaki Türkçe yazma eserlerle ilgili belli başlı sorunlar olduğuna da değinerek, "Özellikle 20. yüzyılda alınanlar depolarda, kolilerde, raflarda duruyor. Kataloglanmamışlar. Mesela Berlin'de bu şekilde 1300 civarında yazma olduğunu öğrendim. Bireysel bir çaba ve şahsi bir finansmanla gidip bunların tespit fişlerini oluşturup bir envanterin ortaya çıkmasını sağladım." şeklinde konuştu.
Türkiye'de yurt dışındaki yazma eserlerle ilgilenecek bir birimin kurulması gerektiğine işaret eden Averbek, "Türkiye'deki özel koleksiyonlarda ne olduğunu kimse bilmiyor. Bu habersiz oluşun bir sebebi var. İnsanlar ürküyor, korkuyor. Biz her gün yeni bir divan görüyoruz. Edebiyat tarihimizi, biz bütün divanlarımızı ortaya koymadan nasıl yazacağız? İnsanlara ellerindekini açık yüreklilikle envantere girecek şekilde paylaşma imkanı sunulursa, bir kere bunlar tescillenmiş olacak. Bunlar tescillendiğinde yurt dışına götürülemeyecek." dedi.
Averbek, eski eserleri korumanın yurt dışına çıkarmak ve satmaktan çok daha zor olduğuna inandığını da sözlerine ekledi.
Kaynak:AA